23 Ekim 2010 Cumartesi

İslam korkusu, Avusturya ve Müslümanlar

Kamuoyu araştırma kuruluşu IMAS'ın yürüttüğü ‚Avusturya’da İslam ve Müslümanlar’ başlıklı çalışma çarpıcı sonuçlar ortaya koydu.  IMAS'ın anketine göre, Avusturya halkının yüzde 59'u minare inşasına karşı çıkıyor. İslam'ı Batı için bir tehdit olarak görenlerin oranı ise yüzde 54. Buna paralel olarak Avusturyalıların yüzde 72’si ülkede Müslümanların uyum sağlama noktasında istekli olmadığı görüşünü savunuyor.

Avusturyalıların büyük bir çoğunluğu ülkede yaşayan Müslümanların uyum gönüllüsü olduğunu düşünmüyor. İslam bir tehdit olarak algılanıyor. Bu durum ankete katılanların ifadelerine de yansıyor. Avusturya’nın bir Hristiyan ülkesi olduğu ve böyle kalacağı yönünde görüşler belirtiliyor. Bu bakış açısı sadece FPÖ’lü seçmenlerde görülen bir durum değil. SPÖ ve ÖVP’li seçmenlerin de yaklaşık yüzde 40’ı yabancılardan ve Müslümanlardan açıkça rahatsızlık duyduğunu ifade ediyor.

Neden bu korku?
Son yıllarda genel olarak Avrupa medyasına ve politikacıların söylemlerine dikkatle bakıldığında halkın duyduğu bu korkunun nedenlerini anlayabilmek mümkün. Batı dünyasında uzun bir süredir İslam’a ve Müslümanlara yönelik oldukça yoğun bir propaganda yürütülüyor. Bilinçli bir şekilde İslam dini ve onun mensubu olan Müslümanlar sürekli olarak şiddet ve terörle ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Hatta bazı medya organları daha da ileri giderek yasadışı, anarşik örgütlerin eylemlerini dahi ‘İslami terör’ diye etiketlendiriyor. Ancak Müslümanların bu çirkin girişimleri asla sahiplenmedikleri, İslam dininin hoşgörü ve barış dini olduğu gerçeği ise göz ardı ediliyor. Bu yoğun propaganda aracılığıyla Müslümanlar, İslami semboller birer korku objesi haline dönüştürülüyor. Minare yasağı ve başörtüsü yasağı da bunu destekler nitelikte. Oysa inanç ve ibadet özgürlüğünün insanın en temel haklarından biri olduğu unutuluyor

Bir siyasi malzeme olarak ‘Anti-İslam’
İslami terör propagandası etkisini yitirmeye başlayınca bu kez ‘İslamlaşma tehlikesi’ adı altında yeni bir yapay korku oluşturuldu. Bu konuda hiçbir somut gerekçe, kanıt olmaksızın Avrupalının kendi dinini kaybetme-yaşayamama tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı tezi üretildi. Müslüman halkın doğum oranlarında daha yüksek bir yüzdeliğe sahip olması dahi büyük bir tehlikeymiş gibi gösterildi. Medya bu tür haberlere sorumsuzca ve basın ahlakına uymayacak bir şekilde yer verdi. Bu psikolojik saldırının politik yönünü ise aşırı sağ partiler severek üstlendi. Avrupa’nın hemen her yerinde gerçekleştirilen seçimlerde İslam karşıtı görüşlerin, Müslüman halkı hedef alan açıklamaların ardı arkası kesilmedi. Oysa tüm bu yapılanlar apaçık bir şekilde İslam düşmanlığıydı.

Korkunun varlığını kabul edip çözüme yönelmek gerekli!
Hiçbir düşüncenin, halk bazında kitlesel bir destek almadığı sürece etkisini ve varlığını sürdürmesi düşünülemez. Dolayısıyla tüm bunları bir medya safsatası olarak görmek de mümkün değildir. Çünkü bu şekilde düşünen geniş bir kitle vardır. En yalın haliyle Avrupa’daki İslam tehdidinin temelini Avrupa’daki Müslümanların şu an için konuşlandıkları zamanı gelince ise harekete geçecekleri yönündeki düşünceler oluşturmaktadır. Bu her ne kadar komik bir iddia olarak algılansa da çok çeşitli platformlarda tartışılan bir konu haline gelmiştir.

Elbette ortaya çıkan bu tablonun bir sonucu olarak Avrupa’da yaşayan Müslüman toplumun da kendini bir özeleştiriden geçirmesi gerekir. Çünkü her Müslüman ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’ diyen bir peygamberin ümmetidir. Müslümanlar olarak bu inanç ve gaye doğrultusunda bir hayat sürdürmedikçe üzerimize etiketlenmeye çalışan tüm bu mesnetsiz iddialara göğüs germek daha zor hale gelecektir. Çünkü ne olduğumuz kadar nasıl yaşadığımız da bir o kadar önemlidir.

En basitinden bugün toplu taşıma araçlarında, parklarda, sokaklarda bazı Türk gençlerinin takındıkları tavırlar maalesef rahatsızlık verecek boyutlara ulaşmıştır. Bazı sosyal psikologlar bunun gençlerin kimlik bunalımından kaynaklandığı ve bir başkaldırı ifadesi olarak bu şekilde davrandıklarını ifade etmektedirler. Ancak şu bir gerçek ki kuralları çiğnemek, yasalara karşı gelmek ve genel ahlaki kurallara riayet etmemek asla bir çözüm değil. Kendini topluma kabul ettirmek kaba davranışlarla, başka insanları sindirerek değil ancak eğitim, bilgi ve mesleki birikimlerle kazanılabilecek bir sosyal statü sayesinde gerçek olabilir. Bu bilincin oluşmasına önderlik edecek olanlar da öncelikli olarak Avusturya’da faaliyet gösteren Müslüman dernek, kurum ve kuruluşlardır.

İslam’ı anlatacak entelektüel birikime sahip insanlara ihtiyaç var
Avrupa’da yaşayan Müslümanlar olarak en önemli eksikliklerimizden biri de entelektüel birikimimizin olmayışıdır. Maalesef bu durum bize yöneltilen suçlamaların karşılıksız kalmasına ya da cevap verildiğinde ciddiye alınmamasına yol açmaktadır. Bugün Avrupa’da İslam ve Müslümanlar üzerine yapılan bilimsel araştırmalar ve çalışmalar incelendiğinde neredeyse tüm bu eserlerin altında batılı yazar ve akademisyenlerin imzasının olduğu görülecektir.
Oysa İslam’ı anlatacak; örneğin üniversitelerde ders verecek akademisyenler yetiştirmek, Avrupa dillerinde araştırma yapacak, kitap makale gibi eserler verecek insanlarımıza büyük bir ihtiyaç duyulduğu aşikardır.

Sonuç olarak genel anlamda İslam korkusunun temelini sadece Avrupa’da camilerin açılması veyahut Müslümanların bu ülkelere göç etmeleri oluşturmuyor. Elbette ki bu korkunun tarihi bir derinliği de var. Bu korkunun varlığı inkar edilemez. Ancak bu korkunun İslam’dan kaynaklandığı yönündeki görüşler de asla kabul edilemez. Sorunun giderilmesi noktasında her hem batılı topluma hem de Müslümanlara büyük görevler düşüyor.

Burada yaşayan göçmenler Avusturya halkının kültürüne, inancına, tarihine, gelenek ve göreneklerine nasıl saygı duymaları gerekiyorsa aynı şekilde yerli halkın da buna karşılık vermesi gerekiyor. Eğer bir uyumdan, birlikte yaşamdan söz ediyorsak birbirimizi iyi ve doğru tanımalı, anlamalı ve anlatmalıyız. Yıllardır birlikte yaşayan insanlar arasında örülmeye çalışılan bu korku duvarını aşmak ancak bu şekilde mümkün olabilir. Çünkü insan ancak bilmediği ve tanımadığı şeyin düşmanıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder